22 Şubat 2012 Çarşamba

ANKET'E KATIL!!!!

Okulumuzda bireysel etüt var mı?:
Okulumuzda ağaç var mı?:
Okulumuzda yüzme havuzu var mı?:
Okulumuzda kaç tane müdür bulunmakta?:
Okulumuzun spor salonunun büyümesini ister misiniz?:
Okulumuzda anaokulu var mı?:
Okulumuzun genişlemesini ister misiniz?:
Okulumuzun müdürünü seviyor musunuz?:
Okulumuzda kaç tane sınıf var?:
Okulumuzda kaç derslik var?:
Okulunuz temiz mi:
Okulumuzda kaç müzik odası var?: 
Okulumuzda kaç kantin var?:
Hangi dersi (dersleri) seviyorsunuz:
Hangi dersi (dersleri) sevmiyorsunuz.



                                                             ANKETİMİZE KATILDIĞINIZ
                                      İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ!!!



15 Şubat 2012 Çarşamba

Ağacım ve Ben Şubat Ayı




Ağaç güzeldir

Ağaç güzeldir sevgi kadar
Cıvıl cıvıl rengârenk açar
Burcu burcu o kadar güzel kokar
Ağaç güzeldir ağaç ekelim

Bir çocuk gibi yetiştir onları
Çok darlıktan kurtarır insanları
Uzak tut sen ondan hayvanları
Ağaç güzeldir ağaç ekelim

Dik kardeşim sende bir ağaç
Allahım yazar bire bin sevap
Sen bu iyiliği her sene yap
Ağaç güzeldir ağaç ekelim

Bahçemizin neşesidir ağaç
Sen bu güzelliğe kucak aç
Kötülükten fenalıktan uzak kaç
Ağaç güzeldir ağaç ekelim

Ağaç güzeldir ağaç ekelim
Kampanyaya sende katıl hemşerim
Çınar.çam.meşe fark etmez
Ağaç güzeldir ağaç ekelim

Ahmet Sanlav 


Ağaçlarla ilgili öyküler



Öykü

Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak:
"Hadi bakalım evladım, derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık".
Ve bir elma düşerdi, en güzelinden, en olgunundan. Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan Kur'an'ını okumaya koyulurdu.

Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı. Elma ağacının kökleri, belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye başlamıştı. Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı en güzel elmayı şıp diye koparırdı. Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınkiyse bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti. Ama boyu ne olursa olsun, ağaç yine de yavrusu değil miydi? Onu bir evlat sevgisiyle okşarken :
"Ver yavrum, derdi, gönder bakalım bu günkü kısmetimi."
Ve bir elma düşerdi hiç nazlanmadan, yıllar boyu hiçbir gün aksamadan.

Köylüler, uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp yaşlı çobanın veli bir zât olduğunu söylerlerdi.

Yaşlı adam, ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gün, yine elmasını istedi. Ancak dallar dolu olmasına rağmen nedense birşey düşmemişti. Sonra bir daha, bir daha tekrarladı isteğini. Beklediği şey bir türlü gelmiyordu. Gözyaşları, yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran beyaz sakalını ıslatırken, ağacın altından uzaklaşıp koyunların arasına attı kendini. Yavrusu, meyve verdiği günden bu yana ilk defa reddediyordu onu. İhtiyar çobanın beli her zamankinden fazla bükülmüş, güçsüz bacakları da vücudunu taşıyamaz olmuştu. Hayvanlarını usulca toplayıp köye doğru yöneldiğinde, aşağıdaki caminin her zamankinde daha nurlu minarelerinden yankılanan ezan sesiyle irkildi birden. Yeniden doğmuştu sanki çoban. Birşey hatırlamıştı.
Çocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken :
"Canım" dedi, hıçkırıp ağlayarak.
"Benim güzel evladım, mis kokulum. Şu unutkan ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin, bu günün Ramazan'ın ilk günü olduğunu ?"